|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
ADEM SÖZÜER Yani devlet, idarenin sorumluluğunu kabul etti, tazminat ödenmesini kabul etti ama bu sadece bu kararı veren iki yargıç için geçerli oldu... TURGUT TARHANLI Düşünün, böyle bir şey olabilir mi? ADEM SÖZÜER Sayın üst kurul (Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu) üyesi... Bu devlet sırları konusuyla en çok karşılaşan sizsiniz aslında ve Türkiye'nin bu bakımdan ne kadar büyük değişim yaşadığını en somut olarak siz yaşıyorsunuz. Birçok insan bazı şeyleri size soruyor ve siz de kararlar veriyorsunuz. Nedir Türkiye'deki anlayış ve uygulama? H. NURİ YAŞAR Türkiye devlet olarak enteresan. Mesela kamu sendikalarında grev yasağı var. Onların örgütlenmesinin zorla da olsa kabul etti ama herhangi bir şey olur diye toplu hareketin önünü kesiyor; toplu dilekçe yasağı var, toplu istifa yasağı var... "Toplu olmak "tan felaket korkusu var devletin. Grev yasağını kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesinin korunmasıyla gerekçelendiriyorlar. Oysa grev hakkının yaygın kullanıldığı Almanya, Fransa, İtalya vs gibi Avrupa ülkelerinde kamu hizmetleri bizden daha verimlidir. Bilgi edinme meselesine gelince... Bu bizim yıllardır üzerinde çalıştığımız kanunun bürokrasi tarafından bir taraftan bölünerek (İdari Usul kısmı), diğer taraftan kırpılarak kuşa benzetilmiş halidir. Şimdi bürokrasi direnç noktaları aramakla meşgul. Gerçi henüz somut bir şey yok ama bazı kamu kurumlar yargı yoluna başvurmaya hevesli görünüyor. Bunun nedenlerinden biri, birçok kurumun kendini genel idari teşkilat içinde görmekten hoşlanmaması. Bizim kararlarımız onlara bulundukları yeri iyi tespit etmeleri ve varlıklarını abartmamaları gerektiğim hatırlattığı için bundan ıstırap duyuyorlar. Ancak ülkemizde modern idari teşkilat projesi gibi klasik varlığı da 27 Mayıs Anayasası ile tarumar olduğu için kırk yıllık bir alışkanlık insanlara doğru gibi geliyor. Özerklik adı altında genel idareden koparılmış kurumlar, üniversitelerden başlayarak halkın parasıyla beslenip halka kafa tutmayı seviyorlar. Şimdi bunlara bir de bağımsız idari otoriteler denilen kolluk ve düzenleme (regülasyon) kurumları eklendi. Benim kişisel kanaatim, bizim kurulun başbakanın otoritesinden yararlanması gerektiği yönünde. Ne Bilgi Edinme Kanunu ne de Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu, aslında şu andaki haliyle çok kapsamlı sonuçlara yol açacak durumda değil. Bizim kurulun iyi niyetinden ve belki biraz da cesaretinden kaynaklanan sonuçlara yol açıyor, buna da devam edecek. Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu'nun rahat çalışabilmesi için gereken donelerin değerini fark ettik. Mesela idari usul, devlet sırrı, ticari sır, kişisel verilerin korunması gibi konuların bu kanun içinde mutlaka olması gerekirdi. Bu hem kodifikasyonun amaçları bakımından fayı olacak, hem de kanun kirliliği denilen sorun ortaya çıkmayacaktı ama Ankara'da işlere böyle bakılmıyor. Biz devlet sırrıyla karşılaştığımızda ne yapıyoruz? Devlet sırrını neye göre belirleyeceğimize dair bir kıstas yok bir kere. Yani devletin sırrından değil tersinden bakıyoruz olaya. Bir yurttaş olarak idarenin bir metni ele alış tarzında, normalin dışında bir nitelendirmesi varsa, buna daha şüpheyle bakıyoruz. Birey ve aklı başında inolarak baktığımızda, bunun sır olmaması gerekir dediğimiz şeye bakıyoruz. Sağduyu kriteri diyebiliriz buna. Bu devlet sırrıdır veya değildir diyoruz. Buradan bir sonuca varmak mümkün değil. Ticari sırlara baktığımızda da bir şey söyleme imkanımız yok. Biz şu anda Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu olarak idarenin yurttaşların taleplerine cevap verme sorumluluğu olmasına rağmen hukukumuzda, işlemeyen bu sistemi işletmeye çalışıyoruz. Aslında ayrıca bir kurula ihtiyaç olmaksızın alma hakkına hukuken sahip oldukları bilgi ve belgelen alamamalarından kaynaklanan eksikliği, bu kurul biraz gidermeye çalışıyor...
|
|
|
|
|